Sizleri şimdi de Büyük İskenderin bile kuşatamadığı muhteşem bir yapıta , gizem dolu tarih kokan farklı bir yolculuğa götürmek istiyorum.
Termessos sadece tarih severlerin değil aynı zamanda romantiklerin, spiritüellerin, doğada kendini bulanların ve doğa yürüyüşü yapan kişilerin de ziyaret etmesi gereken bir yer. Türkiye’nin en iyi korunmuş antik şehirlerinden biri olan Termessos Antalya’nın 30 kilometre
kuzeybatısında, Korkuteli yolu üzerinde ve deniz seviyesinden yaklaşık 1.150 metre yükseklikte bulunmakta.
Orman içinde korunan ören yerlerinin en çarpıcılarından biri olup, aynı adı taşıyan Milli Park içinde yer alan Termessos; bitki örtüsü ile bölgenin botanik, içlerinde soyu tükenmekte olanların da bulunduğu pek çok hayvanı barındırma özelliği ile de açık hayvanat bahçesi görünümündedir.
Kısaca tarihinine bakacak olursak Pisidia bölgesinin "Milyas" olarak anılan güneybatı bölümünde, bugün "Güllük" adını taşıyan Solymos Dağı'nın dorukları arasındaki vadide, Anadolu'nun en eski halklarından Luvi'lerin soyundan gelme Solym'ler tarafından kurulmuş olduğunu görürüz. Şehrin tarih şahnesine çıkışı Büyük iskender'in İ.Ö.333'de kenti kuşatması ve Termessos'luların güçlü bir savunma yaparak kenti teslim etmemesiyle olmuştur. İskender'in ölümünden sonra kent Ptolemyler tarafından alınmış, M.Ö. 189 yıllarında muhtemelen Likya birliği ile bir savaş olmuş, M.Ö. 71 yılında da Roma ile arasında "dostluk ve ittifak" bulunan kendi kanunlarını kendileri yapacakları konusu da Roma senatosunca kabul ve tasdik edilen bir anlaşma yapıldığı bilinmektedir. Roma İmparatorluk döneminde ise şehrin bağımsızlığını koruduğu bastığı sikkelerden anlaşılmaktadır. Şehrin Bizans döneminde ve sonraki devirlerdeki durumu hakkında hiçbir bilgimiz bulunmamaktadır. Termessos kenti terk edildikten sonra yeni bir yerleşmeye tanık olmadığı gibi deprem ve doğal tahribin dışında oldukça sağlam ve iyi korunmuş örenyerlerinden.
Şehrin kalıntıları, Antalya-Korkuteli karayolu üzerindeki Yenicekahve yakınında bulunan Hellenistik Devir suru ile başlar ve Güllük Dağının zirvesine kadar devam eder. Tiyatro, Agora, Gymnasium, Sütunlu Cadde Dükkanlar, Kral Yolu, Kurucunun Evi, Alcates’in Mezarı ve daha birçok kalıntı görülmeye değerdir.
Geniş düzlükler meydana getiren traverten basamaklarından sonra yükselen, Torosların Güllük Dağı’nın yamaçlarında yer alan Termessos’un hakkını verebilmek için yanınıza yürüyüş ayakkabısı, fotoğraf makinası, buzda soğutulmuş şarabınızı ve/ veya çay/kahve termosunuzu, bol su ve partnerinizi almayı unutmayınız. Tabiki yürüyüşe başlamadan önce mümkün olduğunca her türlü ağırlıklarınızdan kurtulmanız ve mutlaka wc yi ziyaret etmenizi öneriyoruz.
Yürüyüşünüz aracınız ile en son noktaya geldikten sonra gidiş-dönüş mesafesi olarak yaklaşık 1,5-2 km lik dik ve kayalik bir yolu kapsıyor. Endamik bitki örtüsü ile kaplı muhteşem bir doğa içinde zorlu bir yürüyüş ancak bol bol çekeceğiniz fotoğraflar, durup hayranlıkla izleyeceğiniz manzaralar, arada durup alacağınız derin nefesler ve ortamın size fısıldayacağı geçmişin izleri ile buna deydiğini göreceksiniz.
Nemrut Dağı’na çıkanlar bilir. Oldukça dik zorlu bir tırmanıştır ancak zirveye ulaştığınızda hissettiğiniz tek şey sonsuzluk içinde muhteşem bir bütünlük hissi, o muazzam manzara ve doğa içindeki varoluşun taşan coşkusudur. Eğer bu his size tanıdık geliyorsa ya da henüz bu duyguyu yaşamamış iseniz yola Termessos’tan başlayabilirsiniz.
Termessos’un tepe noktasına, zirveye, tiyatroya ulaştığınız zaman, o mistik ortam içinde hele bir de gün batımına denk getirirseniz, doğanın eşsiz şekilleri ve renkleri eşliğinde romantizmin doruklarına ulaşmış olacaksınız. Tam bu noktada tiyatronun sağ veya sol tarafında, daha izole, insanlardan biraz uzak, saklı bir alan bulun, şarabınızı açıp ve biraz havalanması çin bırakın. Bu sırada kendinizi kuş seslerinden ve çekirgelerden oluşan orkestraya bırakın. Birkaç dakika gözlerinizi kapayın, derin nefeslerle bol oksijeni ciğerlerinize çekin ve hiç bir sey düşünmemeye çalışın. Zihninizi tamamen nefesinizin akışına ve “An” a bırakın. Huzur ve mutluluğun içinizde taştığı, bu tarif edilmez hissin zevkten gözlerinizden yaşlar süzüldüğü noktada gözlerinizi açın. Partnerinizle şarabınızı yudumlayın. İşte tam da şu an romantizmin tavan yaptığı noktadasınız...
Kısaca tarihinine bakacak olursak Pisidia bölgesinin "Milyas" olarak anılan güneybatı bölümünde, bugün "Güllük" adını taşıyan Solymos Dağı'nın dorukları arasındaki vadide, Anadolu'nun en eski halklarından Luvi'lerin soyundan gelme Solym'ler tarafından kurulmuş olduğunu görürüz. Şehrin tarih sahnesine çıkışı Büyük İskender'in İ.Ö.333'de kenti kuşatması ve Termessos'luların güçlü bir savunma yaparak kenti teslim etmemesiyle olmuştur. İskender'in ölümünden sonra kent Ptolemyler tarafından alınmış, M.Ö. 189 yıllarında muhtemelen Lykia birliği ile bir savaş olmuş, M.Ö. 71 yılında da Roma ile arasında "dostluk ve ittifak" bulunan kendi kanunlarını kendileri yapacakları konusu da Roma senatosunca kabul ve tasdik edilen bir anlaşma yapıldığı bilinmektedir. Roma İmparatorluk döneminde ise şehrin bağımsızlığını koruduğu bastığı sikkelerden anlaşılmaktadır. Şehrin Bizans döneminde ve sonraki devirlerdeki durumu hakkında hiçbir bilgimiz bulunmamaktadır. Termessos kenti terk edildikten sonra yeni bir yerleşmeye tanık olmadığı gibi deprem ve doğal tahribin dışında oldukça sağlam ve iyi korunmuş ören yerlerinden biri olarak gösterilebilir.
Şehrin kalıntıları, Antalya-Korkuteli kara yolu üzerindeki Yenicekahve yakınında bulunan Hellenistik Devir suru ile başlar ve Güllük Dağının zirvesine kadar devam eder. Tiyatro, Agora, Gymnasium, Sütunlu Cadde Dükkanlar, Kral Yolu, Kurucunun Evi, Alcates’in Mezarı ve daha birçok kalıntı görülmeye değerdir.